-
1 çekmek
1. v/t ziehen; schleppen; einziehen, einsaugen, in sich aufnehmen, absorbieren; fam sich (D) einen genehmigen; FILM, FOTO machen, aufnehmen; Interesse, Neugier (er)wecken; Kaffee usw mahlen; Kleid, Schuhe anziehen; Kunden anziehen, anlocken; Last tragen (können), schaffen; Messer, Säbel ziehen, zücken; Pferd abführen; Fax, Telex, Telegramm senden; Kleidung, Stoff einlaufen; Unangenehmes, Launen usw aushalten, erdulden; erleiden, ertragen; hinnehmen; Wand, Zaun usw ziehen;-e çekmek auftragen (auf A); etwas (A) umschreiben (in A);-den çekmek zupfen (an D);ah usw çekmek ach! usw rufen;burnunu çekmek schnüffeln; fig leer ausgehen;bş-in ceremesini çekmek die Folgen G/von tragen müssen;çizgi çekmek einen Strich ziehen;dikkat(i) çekmek Aufmerksamkeit auf sich ziehen;-in dişini çekmek jemandem einen Zahn ziehen;ettiğini çekmek es nicht besser verdienen;-in fotokopisini çekmek fotokopieren A;geri çekmek zurückziehen; Botschafter usw abberufen;gol çekmek ein Tor schießen;kafayı çekmek fam saufen;-den kopya çekmek abzeichnen von; abschreiben (bei der Prüfung);nutuk çekmek eine Rede vom Stapel lassen;otuzbir çekmek fam onanieren;para çekmek Geld abheben;sorguya çekmek einem Verhör unterziehen;-in sözlerini başka manaya çekmek Worte G/von falsch auslegen;su çekmek Wasser schöpfen;tarladan çekmek Getreide einfahren;temize çekmek ins Reine schreiben;çek (arabanı!) zieh Leine!;bu ay 30 (31) çekiyor dieser Monat hat 30 (31) Tage2. v/i (schwer) wiegen; Stoff einlaufen;-e çekmek nachkommen, ähneln D -
2 herausreißen
-
3 терпеть
dayanmak,katlanmak,tahammül etmek; sabretmek; dayanmak; hazmetmek* * *1) dayanmak, katlanmak, tahammül etmek; sabretmek; dişini sıkmakтерпе́ть го́лод и лише́ния — açlığa ve yoksunluklara katlanmak
как он то́лько те́рпит таку́ю боль? — bu ağrıya / acıya nasıl dayanabiliyor?
он терпе́л-терпе́л да и... — sabretti etti de...
терпи́! — sık dişini!
2) çekmek; dayanmak; kaldırmak; hazmetmekне терпе́ть шу́ток — şaka kaldıramamak
он не те́рпит кри́тики — eleştiri kaldırmaz
сосе́ди не те́рпят друг дру́га — komşular birbirini çekemiyorlar
мо́жно ли терпе́ть та́ку́ю несправедли́вость? — bu haksızlığa dayanılır mı hiç?
э́то де́ло не те́рпит хала́тности — bu işin ihmale tahammülü yoktur
3) çekmek; uğramakтерпе́ть нужду́ — zaruret / darlık çekmek
терпе́ть круше́ние — kazaya uğramak
терпе́ть убы́тки — zarar etmek
••вре́мя не те́рпит — zamanın beklemeye tahammülü yoktur
де́ло не те́рпит отлага́тельства — см. отлагательство
-
4 diş
зуб (м)* * *1) зубdiş çekmek — вы́рвать / удали́ть зуб
diş çıkarmak — проре́зываться, ре́заться ( о зубах)
diş dolgusu — пло́мба
diş flüksiyonu — мед. флюс
diş kökü — ко́рень зу́ба
diş minesi — зубна́я эма́ль
diş tozu — зубно́й порошо́к
kırık dökük dişler — гнилы́е вы́крошившиеся зу́бы
takma diş — иску́сственный зуб; иску́сственная че́люсть
yirmi yaş dişi — зуб му́дрости
2) тех. зуб, зубе́ц, зу́бчик (у пилы, гребёнки и т. п.)diş boşlupu — простра́нство ме́жду зу́бьями
3) зу́бчик, до́лькаbir diş sarımsak — одна́ до́лька чеснока́
••- diş bilemek
- dişine depmemek
- dişe dokunur
- dişleri dökülmek
- diş geçirememek
- diş geçirmek
- diş gıcırdatmak
- dişine göre
- diş göstermek
- dişinin kovupun bile gitmemek
- dişini sıkmak
- dişini sökmek
- dişten tırnapından artırmak
- dişini tırnapına takmak -
5 bear
n. ayı; spekülatör, borsada büyük oynayarak fiyatları etkileyen kimse; kaba adam————————v. taşımak; katlanmak, çekmek, sineye çekmek, üstlenmek, gütmek (kin), hazmetmek, dişini sıkmak; götürmek, getirmek, vermek, dönmek; değmek, sapmak, yönelmek; spekülasyon yapmak, borsa fiyatlarını düşürmek; duymak (sevgi); doğurmak* * *1. taşı (v.) 2. ayı (n.)* * *I [beə] past tense - bore; verb1) ((usually with cannot, could not etc) to put up with or endure: I couldn't bear it if he left.) çekmek, tahammül etmek, katlanmak2) (to be able to support: Will the table bear my weight?) çekmek, taşımak3) ((past participle in passive born [bo:n]) to produce (children): She has borne (him) several children; She was born on July 7.) doğurmak, doğmak4) (to carry: He was borne shoulder-high after his victory.) taşımak5) (to have: The cheque bore his signature.) taşımak, doğmak, içermek6) (to turn or fork: The road bears left here.) sapmak•- bearable- bearer
- bearing
- bearings
- bear down on
- bear fruit
- bear out
- bear up
- bear with
- find/get one's bearings
- lose one's bearings II [beə] noun(a large heavy animal with thick fur and hooked claws.) ayı- bearskin -
6 iç
iç [itʃ] [itʃ]1) Innere(s) nt; (badem \içi) Kern m\iç etmek einheimsen, stibitzen\içe doğru aç(ıl) mak (sich) nach innen öffnen\içim bulanıyor mir ist übel\içim rahat etti ich bin beruhigt\içinden çıkılmaz ausweglos\içinden konuşmak [o demek] laut denken\içine doğmak ahnenbir kimsenin/şeyin \içini dışını bilmek ( fam) jdn/etw in- und auswendig kennenevin \içi das Innere des Hausesmeyvenin \içi çürüktü die Frucht war inwendig faulölü hayvanların \içini doldurmak tote Tiere ausstopfen2) Herz nt\içini dökmek sein Herz ausschüttenII adj1) innere(r, s)\iç rahatlığı [o huzuru] die innere Ruhe2) inwendig\iç cep eine inwendige Tasche3) intern4) (yurt\içi) Inlands-; (\iç deniz) Binnen-